Para Birimleri ile Değer Artışı ve Azalışı Üzerine
Merhaba, bugün ekonomi ile alakalı bir makale ile karşınızdayız. Son zamanlarda dolar ve euro gibi para birimlerinde yaşanan yükselmelerle ilgili sık sık haberler yapılmakta ve gündemi meşgul etmekte.
Bu açıklamaları tam olarak nasıl anlamalıyız, ne denmek isteniyor ve bize etkisi nedir?
Ekonomi, içinde kesinlik bulunmayan ve sürekli değişime açık bir alandır. Bu alanda söz sahibi olmak zor olsa da temel bilgileri kavramak her bireyin görevidir. Hepimiz bu ekonomik sistem içerisinde yaşıyoruz ve ekonominin temel unsurlarını bilmezsek eğer, kaybetmek kaderimiz olacaktır.
Öncelikle döviz kurlarından bahsedelim. Sürekli duyduğumuz dolar yükseldi, euro rekor kırdı gibi söylemleri biliyorsunuz. Peki neden bu para birimleri sürekli yükseliyor?
Aslında yükselen bu para birimleri mi yoksa değer kaybeden Türk lirası mı öncelikle onu anlamamız lazım. Şimdi ilk bilmemiz gereken şey her bir para biriminin bir değeri olduğu ve bu değerin sürekli artış ve azalış içinde olabileceğidir.
Diğer bir husus ise bu para birimlerinin birbirleri ile olan etkileşimleri. Paranın değerini anlamak için bir kısas lazım. Neye göre ne eder, 1 dolar kaç TL’ye eşittir gibi…
Dolar üzerinden gidersek, her para biriminin bir değeri var demiştik ve bu değerin gösterildiği yer dolar için ABD Dolar Endeksidir. Burada yer alan değer, doların o an ki durumunu gösterir. Bu makale yazılırken Dolar endeksi 92,72 olarak görünüyor.
Bu duruma ek olarak TL’nin de bir değeri var. Eğer TL’ye talep artarsa değeri artar, talep azalırsa değeri düşer. Bunun yanında dolara talep artarsa doların değeri artar ve tersi durumda da düşer. Yani her para biriminin kendi içinde değer artış ve azalışı vardır.
TL ile Doları kıyaslarsak ki buna Dolar TL kuru diyoruz karşımıza basit bir metot çıkıyor. 1 Doları baz alarak bunun kaç TL’ye denk geldiğini hesaplıyoruz. Bu hesaplama işlemine girmeyeceğiz ama mantığı önemli.
Şu an itibari ile 1 Dolar için 3,95 TL ödemek gerekiyor. TL’nin Dolar karşısındaki değeri bu. Eğer dolar endeksi ( yukarıda 92,72 olarak belirtmiştik) yükselirse, 1 dolar daha değerli olacağından TL’nin değeri düşer ve daha fazla TL ile dolar alabiliriz. Böyle bir durumda örneğin 1 dolar = 3,98 TL olabilir.
Dolar değer kazanırken TL’de ayrıca değer kaybederse bu durumda aradaki makas daha şiddetli olacaktır. Örneğin 1 dolar = 4,05 TL gibi. Diyelim ki Dolar değer kaybetti ve TL’de aynı oranda değer kazandı. O zaman dolar ile TL fiyatı aynı kalacaktır.
Anlayacağınız üzere, sadece doların değeri değil TL’nin değeri de önemlidir. Her iki piyasada dinamik olduğu için an ve an değer değişimi olur ve ne olacağını ön görmek oldukça zordur.
Son 2-3 yılı baz aldığımızda TL’nin değer kaybı çok daha fazla olduğundan dolayı aslında dolar değer kazandı demek yanlış bir tabir olmakta. Medyada yer alan haberlerde sıklıkla dolar rekor kırdı, dolar yükseldi, dolar değer kazandı gibi açıklamaları görmekteyiz.
Bu açıklamaların yerine TL değer kaybetti, Dolar karşısında TL’nin alım gücü azaldı gibi açıklamaların daha doğru olacağı kanısındayız. Değer kazananın dolar olmaması ama TL’nin değer kaybetmesi önemli mi derseniz evet oldukça önemli.
Teşhis doğru konulmalı ki tedavi doğru yapılabilsin. Peki TL neden değer kaybediyor ve değer kazanması için ne olmalı?
Bir ülkenin para birimi o ülkenin itibarıyla oldukça alakalıdır. Para birimleri ülkeyi temsil eden ve o ülkenin alım gücünü gösteren bir unsur. Bir kağıt parçasının değerli olması için de o parayı garanti altına alan ülkenin gücü haliyle öne çıkmakta.
Dolar ve EURO gibi para birimleri güçlü çünkü arkalarında oldukça sağlam ekonomiler var. Eğer ekonominiz iyi değilse, bastığınız paranında değeri iyi olmayacaktır. Tabi ülkelerin itibarı, para birimin kabul edilebilirlik derecesi tek mesele değil.
Peki diğer meseleler nedir derseniz arz ve talep meselesi deriz. Bir malın değerini o mala olan talebin belirlemesi gibi paranın değerini de o paraya olan talep belirlemekte. Eğer talep edilmeyen bir para birimine sahipseniz neden değeri artsın ki?
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
Peki bir para birimi neden talep edilir?
TL’den yola çıkarsak, yatırımcılar bu para biriminden faiz geliri elde ediyorlarsa, TL’ye olan talep artacaktır. Faiz’den iyi gelir elde etmek için iyi bir faiz oranı olmalı ve bu alanda yatırım yapanlar paralarını güvenle alabileceklerini bilmeli.
Üstteki paragrafa baktığınızda yukarıda değindiğimiz konuların adeta bir özeti gibi olduğunu görebilirsiniz. Talep artıyorsa değer artar, iyi bir faiz oranı talebi artırır ama aynı zamanda hem ana parayı hem de faizi güvenle alabilmek gerekir. Bu da ülkenin itibarı ile yakından ilişkilidir.
Ülkenizde hukuk varsa, demokrasi varsa, uluslararası ilişkileri iyiyse ve sağlam bir ekonomisi varsa, insanlar bu ülkeye güvenecektir ve bu ülkenin para birimine talep gösterecektir.
Peki sadece faiz mi değeri artırır? Tabi hayır. Yatırımlar ( Fiziki yatırımlar yani fabrika, tesis gibi) artarsa, o ülkenin parasına ihtiyaç duyulacaktır ve talep artışı sağlanacaktır.
Ayrıca para arzının kesilmesi de değer artışına sebep olabilir. Daha az para basarak, piyasada TL azaltılarak değer artışı sağlanabilir. Böyle bir durum yaşanırsa ekonomi daralacak ve enflasyonda yükselme olacaktır. Bu sebeple pek tercih edildiği söylenemez.
Özetlersek, TL’nin değerlenmesi için talebin artması lazım. Bunun için ülkenin daha az dışa bağımlı, daha az borçlu, daha sağlam bir ekonomik modeli benimsemesi, faiz gibi araçların daha rahat kullanılması, hukuk ve demokrasi gibi alanların daha gelişmiş olması gibi sebeplere ihtiyacı vardır.
Eğer faiz düşükse, faiz geliri elde edemeyecek olan girişimciler TL talep etmeyecektir. Eğer dışa bağımlı, borçlu bir ülkeniz varsa, kriz ihtimali veya riski artacak ve TL talebi düşecektir, eğer ekonomik alanda atılacak adımlar akılcı değilse, karamsar bir gelecek (olumsuz beklentiler) TL talebini düşürecektir.
Tüm bunların yanında, TL’ye talep etmeyi düşünen bir girişimci ülkemizde hukukun sıkıntılı olduğunu görürse ve yapacağı yatırımın hukuki güvencesini göremezse, bu alana girmekte gönülsüz olacaktır.
Bir ülkede demokrasi yoksa o ülkenin hukuku, ekonomisi ve sosyal alandaki durumu risk altında olacağından, yapacağı yatırımın da risk katsayı artacak ve TL talebi azalacaktır.
TL talebini artıramazsak doların değerinin düşmesini beklemek zorundayız ancak dünyada sadece dolar yok ve düğer para birimleri bizim için sıkıntı çıkarmaya devam edecektir. Dünyadaki tüm para birimlerinin değerini azaltmak mümkün olmayacağına göre TL’nin değerini artırmak kaçınılmaz tek yoldur.
(adsbygoogle = window.adsbygoogle || []).push({});
Guzel makale.
Ben biraz daha bugun bu kur sorunu bizi neden vuruyor ozelinde katki yapacagim.
Bir analoji ile baslayalim. Bir aile dusunelim. Bu ailenin belli bir geliri ve giderleri vardir. Giderlerin gelirlerden cok olmasi durumunda, bu acik borc ile kapatilmak zorundadir. Ve diyelim, acik uzun sure boyunca devam etti ve kredi kartinin limiti doldu, yani artik borc alamiyacagiz, yapilabilecek tek sey giderlerimizi kisip hayat standartlarimizi dusurerek butcemizi denklestirmektir.
Aile boyutundan ulke boyutuna geldigimizde, temel mantik aynidir. Yurtdisina sattigin mal ve hizmetler senin dis gelirlerindir. Yurtdisindan aldigin mal ve hizmetler dis gelirlerindir. Giderlerin gelirlerinden fazla ise, ki buna odemeler dengesi acigi denir, acigi 3 yoldan biri ile kapatman gerekir. 1- Dogrudan yabanci yatirim. 2- Yabanci portfoy yatirimlari 3- dis borc.
Eger bu kaynaktan gelen para senin acigini kapatmaya yetmiyorsa, yapacagin sey ayni aile gibi giderlerini kisip hayat standartlarini dusurrerek acigi kapatmaktir. Ulkeler boyutunda bu gider kisiliminin yolu milli paranin degerini dusurmektir, ki bugun Turkiye'nin yasadigi durum da budur.
Ulkemiz kronik olarak odemeler dengesi acigi veren bir ulkedir. 2016 yili acigimiz 30 milyar dolar civarinda iken 2017 yili sonu acigimizin 40 milyar dolari bulmasi beklenmektedir.
Bu acigi kapatmada 1. derece oneme sahip yabanci yatirimlar, ulkemizdeki siyasal belirsizlikler, hukuk devletine inanc algisindaki sert dususler ve uluslararasi piyasalarda daralan nakit bollugu yuzunden azalmaktadir. Ulkemiz eskisi kadar kolay ve bol dis sermaye cekememektedir.
Bu soruna ek olarak, ulkemizin net dis borcu 450 milyar dolar seviyesindedir, ki bu bizi dunyanin en fazla net borcu olan 5-6 ulkesinden birisi yapmaktadir. Yani kredi kartimizin limiti dolmak uzeredir, ve bize yeni kredi karti vermeye gonullu yabanci banka bulmak giderek zorlasmaktadir.
Dolayisiyla, yabanci yatirimlarinda azalma ve dis borc bulmada zorlanma yuzunden bizde mecburen paramizin degerini dusurerek acigi yamamaya calismaktayiz.
Kur hareketleri bazinda son 4 senede milli paramizin yari yariya deger kaybetmesinin temel nedeni budur.
Bu trendi durdurup, hatta paramiza deger kazandirmak istiyorsak yapilacak seyler de kisa, orta ve uzun vadeli olmak uzere bellidir.
Kisa vadede yapilacak en kolay hamle faizleri artirmak, ulkemize yatirimi risk olarak goren yatirimcilari risk almaya tesvik etmektir. Bu noktada faizlerin enflasyonun temel nedeni oldugu hurafesini durmadan tekrarlayanlara bir cift laf etmek lazim. Faiz enflasyonu etkileyen nedenlerden biridir, dogru, lakin dolar kurunun seviyesi cok daha onemli bir etkendir. Faizlerde %2-3 puanlik artisin enflasyona etkisinden ocu gibi korkarken, dolar kurunun birkac hafta icinde %10 yukselmesini gormezden gelmek, hele ki bizim gibi enerji ihtiyacini %90lar mertebesinde disaridan ithal bir ulke icin, absurd bir komedidir.
Kisa vadede yapilacak diger sey ki, herseyden daha onemlidir, hukuk devletini ve demokratik kurumsallasmayi ileriye tasiyacak hizli bir reform surecini baslatmaktir, ki yabanci yatirimci ulkemize yatirimi riskli bir kumar olarak gormeyi biraksin.
Orta ve uzun vadeye gelince yapilacak sey disaridan ithal etmek zorunda oldugumuz mal ve hizmetleri kendimizin uretecegi bir ekonomi icin yatirim yapmak ya da yatirimlari tesvik etmektir.
Carpici bir ornek olarak petrokimya urunlerini gosterebilirim. Malum biz hampetrolu ithal eden bir ulkeyiz. Rafinerilerimiz, hampetrolden yakit uretimi icin kullanilcak kismini alip, geriye kalan kismini, ki bu kisma NAFTA deniyor, petrokimya sirketlerine satmaktadir. Lakin sorun su ki, ulkemizdeki tek petrokimya kurulusu olan PETKIM'in kapasitesi rafinerilerimizden cikan NAFTA'nin %20-25'ini islemeye ancak yetmektedir. Geri kalan %75-80, cerez parasina (2 milyard dolar) yurtdisina satilmakta, yurdisindaki tesislerde islenip, polimer urunler olarak ulkemize ithal edilmektedir, ki biz de bu urunlere her sene 14-15 milyar dolar civarinda bir rakam odemekteyiz.
Nedir bu ornekteki rakamlarin soyledigi: 3 ya da 4 tane daha Petkim tesisini ulkemizde kurdugumuzda, yillik acigimiz olan 30-40 milyar dolarin, 12-13 milyar dolarini tek kalemde kapatmamiz mumkundur.
Petkim'in 1965 yilinda kuruldugu, ve aradan gecen 50 kusur senede baska bir petrokimya tesisini acamadigimiz gercegi goz onune alinirsa, ulkemizin ekonomi politikalarinin ne derece mantiksizca ve saskolozca oldugunu belgelemis oluruz sanirsam.
Saygilarimla.
çok güzel ve yararlı bir yorum olmuş, teşekkür ederim