Türk Piramitleri – Beyaz Piramitler

Çin’de saklanan Türk piramitleri aslında kurganlardır.[1]
Kurgan, korunan yer anlamına gelmekte olup mezar yapıtlarıdır. Çin Halk
Cumhuriyeti bu kurganların araştırılmasını yasaklamıştır.[kaynak belirtilmeli] Bu kurganlar Türkler’e ait olup beyaz piramid adını taşıyan kurgan Mısır’daki tüm piramidlerden daha yüksektir. [kaynak belirtilmeli] Bugün Çin hakimiyetindeki Doğu Türkistan sınırları içerisinde yer alan, Xi’an şehrine 100 km uzaklıkta, Qin Ling Shan dağların etrafında irili ufaklı 100 adet höyükle beraber, 300 metre yüksekliğinde Beyaz Piramit olarak da adlandırılan bir höyük bulunmaktadır.

Piramitlerin bulunduğu yerler

 Türk araştırmacı-yazar Oktan Keleş piramitleri ziyaret ettiğinde Türk tarihinin baştan sona değişebileceğine değinmiştir.[5]
Yaşlı bir Çinli rehber ile piramitlere giren Keleş piramitlerin içinde
Türklere ait sembol, heykel ve tabletler olduğunuda belirtir.[5] Piramitin içinde 2 metreye yakın bir mumya, üzerinde kurt başları ve ayyıldız sembolleri bulunmaktadır.[5] İçerde 3 metre yüksekliğinde Oğuz Kağan‘ın temsili süreti bulunmaktadır.[5]

ALINTI: Oktan Keleş/ON ALTI YILDIZ  
http://www.onaltiyildiz.com

    BEYAZ PİRAMİTLERDE SAKLANAN GERÇEKLER

TÜRK TARİHİNE AİT YENİ SIRLAR  – 2 – 
   On
dört aylık, uzun ve meşakkatli uğraşlarımız sonucu elde ettiğimiz
aşağıdaki bilgileri; Türk ve Dünya kamuoyunun ilgisine sunuyoruz.
 Çin zulmünde hayatını kaybeden, Uygur
Sincan Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi rahmetle anıyor ve bu
çalışmamızı onlara ithaf ediyoruz…
 Bugüne kadar pek çok spekülasyona sebep olan ‘beyaz piramitler
çok tartışıldı. Kimisi gerçek dedi, kimisi yok dedi. Bazı
araştırmacılar ise, Çin’in bu piramitlerdeki  çok önemli bilgilerin
açığa çıkmaması için büyük bir çaba gösterdiğini ve  bunun için bu
piramitleri ve içindeki bilgileri gizlediğini söyledi.
 Ama bir gerçek var ki, Çin’in Xian’daki yasaklanmış bölgede, uydudan tespit edilmiş piramitler var.
 Şimdi, bu konuda bilinen birkaç kısa bilgiyi tekrar gözden geçirelim:
 Bu konuda anlatıla gelen bilgiler
şöyle; (burada anlatılan bilgilerin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda
şimdiye kadar elimizde kesin bilgiler yoktu.) Çinin Xian bölgesinde, 300
metre olduğu söylenen dev bir piramit ve etrafında çeşitli boyutlarda
 pek çok piramitler olduğu ifade edilmektedir. Bu piramitler Orta
Amerika’daki piramitler gibi düz bir tepeye sahiptir. Bu piramitlerin
5000-6000 yıllık oldukları tahmin edilmektedir.
 Beyaz piramitleri, 2. Dünya savaşı
sırasında Amerikalı pilot James Gaussan, Hindistan’dan Chungking’e erzak
taşırken gördüğünü rapor etti. Kireçtaşından yapıldıklarını tahmin
ettiğini söyledi. Böylece bu bölgedeki dev piramitleri tartışmaya açmış
oldu. Alman araştırmacı yazar, Hartwig Hausdorf bölgeyi bizzat ziyaret
etti. Birçok materyal ve bilgi topladı hatta birkaç fotoğraf elde etti.
Ancak bu fotoğraflar birkaç tane ve uzaktan çekilmiş idi. Daha sonra,
Çin yönetimi, bu bölgede araştırma yapmayı, hem yabancı araştırmacılara
hem de kendi araştırmacılarına ve arkeologlarına  yasakladı.
 1954 yılında C-54 uçağından çekilen
ilk fotoğraf Life Dergisi’nde yayınlandı. Hausdof bu piramitlerde, ön
Türklere ait yazıtlar ve çok değişik mumyalar olduğunu söylese de
delillendiremediği için bu bilgileri  kuşkuyla karşılanmıştır.
 Bir tv programına katılan eski Sağlık
Bakanı Halil Şıvgın, “1984 yılında Çin’i ziyaret ettiğini, orada eski
Mısır medeniyetinden daha ileri tekniklerle yapılmış mumyalar gördüğünü”
ifade etmiştir.
 Bu konuda araştırma yapmak isteyen
bir çok araştırmacı ve arkeolog Çin hükümetine başvurmuş ama başvuruları
geri çevrilmiştir. Zaman zaman buraya turist olarak giden
araştırmacılar, piramitleri uzaktan gördüklerini ve etrafta yöresel
kıyafetler içinde Çinli köylüleri gördüklerini ifade etmişlerdir.
 Çin’in, bu piramitler gizlemek için üzerlerine toprak döküp ağaçlandırdığı da  söylenmektedir.
 ŞİMDİ MANA AÇISINDAN BİR  DEĞERLENDİRME YAPALIM:
 ‘İlim Çin’de olsa bile gidiniz alınız!’
 Bu kutlu sözün, bugün hadis olmadığını söyleyenler var. Kim bu söyleyenler? Araştırın bakalım altından kimler çıkacak?
 Teberani, Beyhaki, İbni Adiy, Abdiler gibi alimler bu hadisi, sahih hadis diyerek seçmiş ve eserlerine koymuşlardır.
 Hadis olmadığını söyleyenler -bazı
cahil ve konunun arka planındaki emelleri bilmeyen kişiler- masonik
kararlarla organize edilen, İngiliz gizli teşkilatçılarının, hadisleri
ayıklama planına yem olmuşlardır.
 Hz. Peygamberin (S.A.V) her sözü,
hikmetli mesajlar taşır. Art niyetli kişiler, bazı hadisler için, ‘bu
sahih değil’ diyerek bu hikmetli mesajları perdelemek isterler. Bu
konuda yine örnek verecek olursak; ‘Vatan sevgisi imandandır’
hadisi de aynı güruh tarafından hadis olarak kabul görmez. Neden acaba?
Mesajımızı anlayan anladı…. Bu konu oldukça teferruatlı olup, başlı
başına ayrı bir yazının konusudur. Biz şimdi yine  konumuza dönelim:
 İyice düşünülürse, ‘İlim Çin’de bile olsa gidiniz alınız’
hadisi ne manaya geliyor? Bu konuda bir çok yorum yapılabilir;
uzaklığın ilim öğrenmek için engel olmadığı, ilim öğrenmenin bazı 
zorlukları olduğu vs…
 Ama bu
hadis, acaba “ariflere göre ne anlam ifade ediyor?” Dünya tarihini
ilgilendiren bir ilimin orada olduğuna işaret olabilir mi?
 Yüce Kur’an’ın şu Ayeti, bir çok ibret dolu manaya geldiği gibi, arkeoloji ve tarih ilmine dair bir yönlendirme yapmıyor mu?
 Muhammed Suresi 10 Ayet:
“Yeryüzünü dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu
görmezler mi? Allah onları yere batırmıştır…. ” Yüce Kur’an’da bir çok
kavim ve kavim kalıntısından söz edilir. Bu Ayet, yeryüzü diye başlar ve
teşvik eder; gezin, araştırın, bakın diye. Neye bakacaklar? Kavimlerden
geriye kalan kalıntılara vs.
 ‘İlim Çin’de bile olsa gidiniz alınız’ hadisi de bir yönlendirmedir. – Ola ki hadis olmasa bile- Yine de yüzyıllardır söylene gelen boş bir söz değildir.
 Birileri bazı gerçeklerin açığa çıkmasını engellemek istiyor ki, bu sahih hadise bile, sahih değildir, diyebiliyorlar.
 Bunun için; bu gerçeklerin muhatabı
olan Türk kavminin, ilgisinin, kendi tarihine yönelmemesi için elden
gelen engellemeler yapılıyor. Hatta bu gerçeğin sahibi Türk kavminin, bu
hadisin muhatabı olduğunu söylemek bile ırkçı manada değerlendiriliyor.
Bu nedenle, ortaya çıkan bulgular dikkate alınmıyor, önemsiz muamelesi
yapılıyor. Acaba bu çaba neden, neden engellenmek isteniliyor? Bunu
iyice düşünmek gerekir…
‘İlim Çin’de bile olsa gidiniz alınız’
emri, Peygamberimizin (S.A.V)  emri ise;  peygamberi bir yönlendirme
ile bir mesaj taşımıyor mu? Sadece bu yüzden art niyetli kişiler
tarafından, bu hadisi şerif, inkâr ediliyor olabilir mi?
 Peygamberimiz (S.A.V) döneminde de 
Çin medeniyeti bilinmekteydi. Neden bir başka ülkenin ismi değil de,
Çin’in ismi zikredilmiştir? Müslüman Türk milletinin bunu bir kez daha
düşünmesi gerekmektedir.
 Şimdi neden bunları anlattık. Türk tarihi ile ilgili Çin’de, ilmi olarak ne gizlenmiş olabilir?
 Dünya tarihinde ilk defa, Çin’deki
 eski Türk topraklarında bulunan piramitlerden birinin yakınına
sokulduk. Yakınına sokulmakla kalmadık, içine de girdik. Çin’de bir çok
 piramit bulunmakta ve bunların bir çoğu irili ufaklı çeşitli
büyüklüktedirler. Gerçeği söylemek gerekirse, toplam kaç tane
olduklarını ve büyüklüklerini tam olarak bilmemekteyiz. Fakat bildiğimiz
bir şey var; uzun uğraşlar sonucunda bunlardan bir tanesi hakkında
önemli bazı bilgi ve kanıtlara ulaştık.
 Takdir edersiniz ki, bu piramide
ulaşmak burada anlattığımız kadar kolay olmamıştır. Şimdi bu piramide
nasıl ulaştığımızı ve neleri elde ettiğimizi, başta Türk Milleti olmak
üzere bütün dünyanın ilgisine ve bilgisine sunuyoruz:
 MACERANIN SEYİR DEFTERİNDEN KISA NOTLAR:
 Çin’in oldukça karmaşık (kozmopolit)
bir yapısı var. Yönetimde, demokrasi kurallarının geçerli olduğunu
söyleyemeyiz. Çin, nüfusu kalabalık olduğu için, çeşitli yöntemlerle, bu
aşırı nüfusu baskı ile kontrol etmektedir. Yasaların yapılması ve
uygulanması demokratik ülkelerdeki gibi değildir. Çin’de en ufak suçlara
dahi idam cezası uygulandığı bilinmektedir. Çin, Uluslararası hukuk
normlarına da uymayı reddetmektedir. Bizde büyük zorluklarla
karşılaştık…. Oraya giden herkes  bu zorluklarla karşılaşmaktadır. Oraya
ayak basar basmaz bu zorluklar başlar ve dönene kadar devam eder.
 Bu nedenle, bu zorluklar karşısında
elde ettiğimiz; bilgi ve resimlerin bizim için çok büyük önemi vardır.
Belki de bu çalışma,  yeni bir dönemin ilk kilometre taşı olacaktır.
Tarihin yeniden yazılması konusunda araştırmacılara önemli ip uçları
sunacaktır. Ve araştırmacılar bu elde ettiğimiz bilgi ve kanıtların
devamını talep ederek, belki de Çin’in bu piramitlerle ilgili yasağını
kaldırmasını sağlayacaklardır. Çünkü bizim burada elde ettiğimiz
bilgiler, gördüklerimizin  yanında çok daha başka kaynakların
varlığından haberdar olmamıza neden olmuştur. Deyim yerindeyse, biz
buzdağının görünen kısmını sizlere sunuyoruz. Ya görünmeyen kısımlarda
neler var? Artık orasını da sizlerin taktirlerinize bırakıyoruz…
 Sincan Uygur Bölgesi’nde buluştuğumuz
kişi, özbeöz bir Türk. Bölgede bizim rehberliğimizi yapacak.
Gideceğimiz yasak bölgede, bizi o bölgenin yerlisi olan biri ile
tanıştırarak, yapacağımız çalışmalarda bize yardımcı olacak. Uygurlu
rehberimizle beraber uzun uğraşlar sonunda ve sıkı denetimlerden
geçerek; 2 gün sonra Çin’in yasak bölgesindeyiz. Haritada dahi ismi
olmayan, Çin köylülerinin yaşadığı ve kendi aralarında  Kehengi veya
Cahangı dedikleri bir köy burası. Tahminen yerleşik ve dağınık olarak,
1500 civarı insanın yaşadığı bir köy. Buraya geliş amacımız olan
piramit, yasak bölgenin 12-13 km kadar güneyinde kalıyor. Nihayet
meşakkatli yolculuklardan sonra  bu köydeyiz. Köy safkan Çinli olmasına
rağmen, misafir olduğumuz hanede, 83 yaşında olduğunu -bunu da tahminen
söylüyor- söyleyen Çinli ihtiyar, ” annesinin bir Uygur Türk’ü olduğunu,
akrabalarından da bir-iki kişinin Uygur Türk erkekleri ile evli
olduğunu” söylüyor. Uygurlu rehberimiz vasıtasıyla, bu yaşlı Çinli ile
konuşmaya başlıyoruz. Ancak anlaşmakta zorlandığımızı belirtmeliyim.
Sıkça soru soruyoruz, sorduğumuz sorulara da, kısa cümlelerle bazen
alakasız cevaplar alıyoruz. Aslında bizim maksadımız belli; uzun
çalışmalar sonucunda istihbaratını elde ettiğimiz piramide gidip,
yakından görüp, bilgiler elde etmek. Zamanımız az olduğu için bu kısa
sürede elde edebildiğimiz kadar bilgi edinmek istiyoruz. Bu köy,
haritada olmamasına rağmen, Çin’in diğer bölgelerinde olduğu gibi bir
çok turisti ağırlamış. Buraya daha çok; ‘gezi ve keşif amaçlı’
ziyaretlerin gerçekleştirildiğini öğreniyoruz. Bize göre en ilginç
ziyaretçiler ise, ABD’li, İngiliz ve İsrailliler… Yaşlı Çinli’ye
rehberimiz aracılığı ile soruyoruz: “Neden bu köye ilgi var?” “Nedeni
çok basit, piramitler,” diyor yaşlı Çinli. Bu bölgenin tam tersi
istikametinde ve piramitlere yakın bölgenin civarındaki  başka köylere
de, yukarıda anılan ülkelerden turistlerin geldiklerini öğreniyoruz. Bu
kişiler, köyde çok para harcayıp,  birkaç gün kaldıktan sonra,  lafı
döndürüp dolaştırıp, “piramitlere gitmek istediklerine” getiriyorlarmış…
 Senaryo hep aynı, filmin sonundaysa;
köydeki Çin devletine çalışan muhbir köylüler, turistlerin  bu
zaaflarından yararlanarak, onların paralarını alıyor,  sonra da bu
turistleri Çin emniyet güçlerine ihbar ederek, o bölgeden
uzaklaştırılmalarını sağlıyorlarmış. Yaşlı Çinli bu olayları gülerek
bizlere anlatıyor. Bizler, bunları dinledikten sonra olacaklara daha da
hazırlıklıyız. Gerçeği ifade etmek gerekirse; ne birkaç gün kalacak
zamanımız var ne de onlara verecek bol paramız. Lafı döndürüp
dolaştırmıyoruz. Daha önce Uygurlu rehberimiz, ihtiyar Çinli’ye konuyu
biraz açmıştı. Sadece  bilgi amaçlı piramitlerle ilgili sohbet
edileceğini söylemişti. Uygurlu rehberimiz, ihtiyar Çinli’yi, uzaktan
akrabalıkları kullanarak ikna etmişti. Yoksa başka türlü konuşması
imkânsızdı.
 Uygurlu rehberimiz aracığı ile yaşlı
Çinli’ye; ” köyün 12-13 km güneyinde bulunan piramit hakkında neler
bildiğini,” anlatmasını istiyoruz. Biz piramit diyoruz, enteresandır,
yaşlı ihtiyar Kabba diyor. Türkçedeki kubbe gibi. Ya da biz öyle
anlıyoruz…
 İhtiyar Çinli’den ayrıca şunları dinledik:
 Kendisi bu köyde doğmuş büyümüş.
Bütün ömrü burada geçmiş. Köyün geçim kaynağı tarımmış. Köyün gençleri,
iş imkânlarının az olmasından dolayı köyü terk etmişler. Küçükken yani
yaklaşık 75 yıl önce, bugün  yasak olan piramitler bölgesi, o günlerde
yasak değilmiş. Hatta yaşlı Çinli’nin, bu piramitlerin yakınlarında
tarlaları bile bulunmaktaymış ayrıca hayvanlarının otlak alanları da o
bölgedeymiş. Bu arada çok enteresan bir bilgi daha  verdi bize. Biz
ihtiyar Çinli’nin verdiği bu bilgiyi, kuşkuyla karşılasak da, yine de
sizlerle paylaşalım: “Özellikle güneydeki piramitlerin yanında bulunan
otlaklarda yiyen hayvanlar daha besili oluyorlarmış ve eğer hayvanlar
hasta ise o bölgede otladıktan sonra  iyileşiyorlarmış. Yine o bölgede
otlayan hayvanların daha çok süt verdiklerini” ısrarla
söylüyor.Telaffuzunu tam anlayamadığımız bir ot veya bitkiden veya ona
benzer bir şeyden bahsediyor. Bu da sadece o bölgeye hasmış.
 Bu durum sadece hayvanlar için değil,
insanlar içinde geçerliymiş. Oradan topladıkları o madde bir çok
hastalığa iyi geliyormuş. Köylüler o maddeden toplar ve bunu kutsal
sayarlarmış.
  Bu ihtiyarın çocukluğu bu bölgede
geçmiş. Kendisi küçükken köyün yakınındaki Kabba’ya yani piramide,
girdiğini söylüyor. Sadece kendisinin değil, o dönemlerde bütün
köylülerin piramidin içine girdiklerinden bahsediyor.
 Bu bizi daha da heyecanlandırıyor.
“İçeri nasıl girdiklerini ve piramidin içinde neler olduğunu” soruyoruz.
Yaşlı Çinli anlatıyor; ” piramidin içine, piramidin  yakınındaki bir
mağaradan doğal bir geçit yoluyla 600 metre kadar gittikten sonra
ulaştıklarını” anlatıyor. Ancak verdiği rakamı tam olarak anlayamadık.
Yaşlı Çinli’nin söylediği mesafe, doğru mu yanlış mı tereddütte düşürdü
bizi. Bu bölge kayalık bir bölge ve etrafta daha birçok irili ufaklı
mağaralar bulunuyor. “Piramidin bu doğal kayalıkların üzerine inşa
edildiğini anlatıyor.” Soruyoruz; ” piramidin içinde  neler var? ” 
 Yaşlı Çinli sorumuza karşılık şunları anlattı:
 “Orası aslında Türklerin atalarına
ait mezarlık. İçeride mumyalar var, piramidin içi çok soğuk, orada
ayrıca, Türklerin atalarına ait resim ve yazıların olduğunu” söylüyor.
Bahsettiği “yazıların ve mumyaların, sadece bir bölümde olduğunu, diğer
bölümlerin kapalı olduğunu” söylüyor. Ayrıca şu bilgileri veriyor;
“küçükken, köyde hastalanan çocukları bu piramidin içine götürüp,
mumyaların yanında bir müddet beklettikten sonra, hasta çocukların
iyileştiklerini” anlatıyor. “Kendilerinin de küçükken abisini
götürdüklerini” söylüyor. “Piramidin içinde bir çok yazı ve erimiş
tabletlerin birbirlerine yapıştıklarını” belirtiyor. Ve ihtiyar çok
ilginç bir şey daha anlatıyor:
 Bu yaşlı Çinli’nin dedesi, 120 yaşında ölmüş.Yaşlı Çinli, dedesinden şunları dinlemiş: “Bu yapıların (piramitlerin), Türklerin atalarına ait  dünyada kurulan ilk kütüphane olduğunu
söylermiş. İhtiyarın dedesi, çok bilge bir adammış. Ayrıca Türklerin
atalarına çok saygı duyan bir kişiymiş. Bu bilge adam, öldüğünde
piramide 3 km yakınlıktaki bir mezarlığa defnedilmiş. Hangi inanca
mensup olduğunu soruyoruz: Çünkü Budistse yakılması gerek. Çok ilginç
bir şey anlatıyor: ” Dedesinin Gök Tanrı inancına sahip olduğunu ve
buralarda yakılma hadisesinin olmadığını, Budistlikle uzaktan yakından
ilgisi olmadığını” söylüyor. Çin’de marjinal yaklaşık 20 milyon  bu
inanca sahip insan olduğunu tahmin ediliyor. Konu farklı bir alana
kayıyor: “Dini ritüellerinin olup olmadığını” soruyoruz. Çok fazla
açıklamamakla beraber, belli zamanlarda yakınma, yakarış ayinleri
olduğunu söylüyor. Sanırız bu durum, Gök Tanrıya dua  etme anlamına
gelmektedir. Bu da bir başka bir araştırmanın konusu. Bizi asıl
ilgilendiren ve heyecanlandıran konulardan birisi de piramide, 3 km
metre mesafedeki dedesinin de olduğu mezarlık. “Mezarlığı ziyaret edip
edemeyeceğimizi” soruyoruz. Yaşlı Çinli hafifçe  gülümseyerek, “sizin
derdiniz mezarlık değil, piramit,” diyor. Uygurlu rehberimiz, aracılığı
ile yaşlı Çinli’ye; “mezarlığı ve piramidi görmek istediğimizi”
söylüyoruz. İhtiyar kesin bir tavırla ve suratını sertleştirerek; ”
kesinlikle olmaz!” diyor. “Mezarlığı ziyarete sene de bir gün izin
verildiğini, o günle dışında gitmenin yasak olduğunu” söylüyor.” Orada
askerle mi var?” diye soruyoruz. “Hayır hiçbir alanda askerler yok ama
köyde muhbir çok. Para karşılığında, bazı köylülerin ihbar yaptıklarını”
anlatıyor. “Daha önce, Çin yetkililerin köyün reisine tebligatta
bulunduğunu, köye gelen yabancıların rapor edilmesi istendiğini, piramit
bölgesine bir turisti götürmenin bedelinin idam olabileceğini”
belirtiyor. “Peki o bölgeye hiç giden olmuyor mu?” diye sorduk.Yaşlı
Çinli’nin, verdiği cevap bizi bir kez daha umutlandırıyor.
 “Buradaki köylülerin, o bölgeye
gittiklerini, oradaki bu bir nevi şifalı bildikleri otları (maddeyi)
topladıklarını, hatta çok az da olsa gizlice bazı köylülerin, hastalanan
çocuklarını piramidin içindeki mumyanın yanına götürdüklerini”
söylüyor. Merakla tekrar soruyoruz; “bu nasıl oluyor, bu kadar sıkı
yasağa ve cezaya karşı, köylüler bunu nasıl yapıyorlar?” Yaşlı Çinli’nin
verdiği cevap bizi tam manasıyla tatmin etmemesine rağmen, mantıklı
geliyor. Bize bu işin yolunun şu şekilde olduğunu anlattı: “Piramidin
olduğu bölgeye gitmek isteyen köylülerin, köydeki reise ve bir nevi
kolluk kuvveti görevi üstlenen az sayıdaki kişilere rüşvet verdiklerini,
bunu da ancak köylüler için yaptıklarını, kesinlikle yabancılar için
yapmadıklarını” ifade etti.
  Yemek faslından sonra, yanımızda
getirdiğimiz hediyeleri, yaşlı Çinli’ye takdim ediyoruz. Bizim
deyimimizle, çam sakızı çoban armağanı türünden şeyler. Gözlerinin feri
gitmiş olan ihtiyar, verdiğimiz hediyelere çok memnun oluyor. Bizde bunu
fırsat bilip tekrar soruyoruz,” piramide gidebilir miyiz?” diye. Ancak
Uygurlu rehberimiz bize; “daha fazla ısrar etmememizi, yoksa, yaşlı
Çinli’nin ters tepki gösterebileceğini” söylüyor. Bizler, konuyu
değiştirerek, farklı konulardan bahsediyoruz. Aradan yaklaşık bir saat
kadar zaman geçti… Vaktimiz daralıyor. Uygurlu rehberimize,” ne
yapacağımızı?” soruyoruz. Uygurlu rehberimiz, “onun dilinden ben
anlarım” diyor. “Bu nasıl olacak? Şu yaşlı Çinli’nin dilini, çözse de,
emelimiz ulaşsak” diye söyleniyoruz. Uygurlu rehberimizin bir çok
akrabasını, Çinliler, zulümle öldürmüşler.Uygurlu rehberimiz, bu işi
başarmamızı çok istiyor. Çünkü biz başarılı olursak, O’da,  Çin’den
kendi çapında intikam almış olacak.
 Uygurlu rehberimiz, çantasından 
kağıda sarılı bir şey çıkarıp, yaşlı Çinli’ye veriyor. Tütün mü, ot mu, o
tür bir şey. Yaşlı Çinli’nin gözlerinin içi gülüyor. Kalkıp bir çubuk
alıyor ve rehberimizden aldığı  o maddeyi tüttürmeye başlıyor. Yarım
saat kadar; yaşlı Çinli ile Uygurlu rehberimiz hararetli bir şeklide bir
şeyler tartışıyorlar. Biz  doğal olarak konuşmalarından hiçbir şey 
anlamıyoruz. Yaşlı Çinli, bazen kızıyor, bazen gülüyor. Nihayet Uygurlu
rehberimiz, bize beklediğimiz müjdeyi veriyor: “Kalkın  gidiyoruz!”
Hepimiz çok heyecanlıyız, kalbimiz duracak gibi. Hem sevinçliyiz, hem de
endişeli. İçimizde  bir tedirginlik de yok değil. Çünkü bu yaşlı
ihtiyara tam güvenemiyoruz. “Acaba bizi ihbar eder mi?” diye. O
yakalatmasa bile, başka köylüler görüp de onlar ihbar eder mi?
Rehberimize bu konuları soruyoruz Kendi aralarında konuştuktan sonra;
yaşlı Çinli; “fotoğraf makinesi ve kamera yanınıza almayın, eğer
yakalanırsak, hafifletici  sebep olur,” diyor. Biz de,”tamam” diyoruz,
ama fotoğraf makinesini yine de gizlice yanımıza alıyoruz. “Dijital
fotoğraf makinemizi yanımıza almadan gitmenin bir anlamı yok” diye
düşünüyoruz. İhtiyar Çinli, eline bastona benzer bir çubuk alarak,”
kendisini takip etmemizi” istiyor. Bir elinde tüttürdüğü çubuk, bir
elinde değnek, arkasında Uygurlu rehber ve arkasında biz yola koyulduk.
Köyün  dik yokuşundan aşağı doğru  indik. İhtiyar, yaşına rağmen çok
çevik hareket ediyor. Biraz yürüdükten sonra, köyün dışına çıktık.
Heyecan ve endişe doluyuz. “Acaba gören oldu  mu?” diye.
 Yaşlı Çinli, zaman zaman “durmamızı
ve çömelmemiz” konusunda bizi ikaz ediyor. Çaresiz dediğini yapıyoruz.
Biraz daha gittikten sonra yaşlı Çinli, içtiği tütünün etkisinden
olacak, durmadan gülüyor. Bu durum, bizi rahatsız etmeye başladı. Yaşlı
Çinli’nin kafası yerinde değilse, oraya nasıl gidip döneceğiz? Uygurlu
rehberimizde, o bölgeye  daha önce hiç gitmemiş. “Yakalamamız  halinde
panik yapmamamızı, turist olarak geldiğimizi, yaşlı Çinli’nin bizi
gezdirirken, herhalde içtiği madden dolayı kafayı bulduğunu, onun peşine
takılıp kaybolduğumuzu” anlatmamız konusunda bizi bilgilendiriyor.
 Aklımıza Çinlilerin kurnazlıkları geliyor ama bizim Uygurlu rehberimiz, onlardan daha kurnaz çıktı.
 Yaşlı Çinli; “önümüzde tepeyi
aştıktan sonra piramidi göreceğimizi” söylüyor. Önümüzdeki tepe bir kaç
km ama oldukça yokuş. Arazi gittikçe çoraklaşıyor. Nihayet tepeye
çıktık. Karşımızda heyecan verici o manzara…. Buralara kadar gelme
sebebimiz olan piramit, 3-4 km kadar ilerimizde. Etraf kayalık…
Piramit de dev bir kayayı andırıyor. Rengi kıraç toprağın rengine
benziyor. Yere uzanarak dürbünle piramide bakıyoruz. Yaşlı Çinli’nin
anlatmasına göre; Çinliler, 20-30 yıl önce helikopterle piramitlerin
üzerine toprak doldurmuşlar. Ve tohumlama yaparak bitki çıkmasını
sağlamışlar. Fakat yıllar sonra,  kasırga ve fırtınaların etkisiyle, bu
piramidin üzerindeki bitki örtüsü ve toprak tamamen kalkmış. Neden
bunlara beyaz piramit denmiş anlamış değiliz. Çünkü renkleri hiç de
beyaz değil.
 Yaşı Çinli, ayrıca “zaman zaman
piramitlerin üzerinde büyük ışıklar gördüklerini” anlattı. Biz bu
anlatılan olaya,  temkinli yaklaşıyoruz. “Askeri bir faaliyet olabilir,”
diyoruz.
 Yere uzamış manzarayı seyrederken,
yaşlı Çinli, bize mezarlığı işaret ediyor. Bu arada birimiz gizlice
fotoğraf makinesini çıkarıp yüksekten, piramidin resmini çekiyor. Çinli
ihtiyar, mezarlığa gitmek istediğini söylüyor. Bizimde istediğimiz bu.
Mezarlığa doğru yürüdük. Nihayet mezarlığa vardık. Burası kıraç ve çorak
bir yer. Anıta benzer bir şey yok.”Dedesini” sorduk, “buralarda bir
yerde” diyor. ihtiyar Çinli, mezarlıkta 20 dakika kadar oyalanıyor. Bu
arada, ihtiyar Çinli ile konuşan Uygurlu rehberimiz, bize müjdeyi
veriyor: “Piramide gideceğiz.”
 Yaşlı Çinli’yi, “nasıl ikna
ettiğini?” soruyoruz. Rehberimiz, “bir hastamız olduğunu ve o şifalı
bildikleri ottan (maddeden)  almak istediğimizi” söylemiş. Bu bir bahane
tabii ki. Maksadımız piramide girmek. Yaşlı ihtiyarın hiç itiraz
etmemesine şaşırdık. Hava da kararmak üzere. Yürümeye devam ettik ve
nihayet Piramit tam önümüzde….Etraf kıraç ve kayalıklı bir  yer. Yaşlı
Çinli’nin daha önce bahsettiği, Piramidin yakınında, hayvanları
otlattıkları otları da göremiyoruz.
 İhtiyar gerçekten buraları çok iyi
biliyor. Piramide yakın bir yerden doğal bir mağaranın içerisine girdik.
Tek başımıza gelsek buraları asla bulamayız. Mağaranın içerisi karanlık
olduğu için, sırt çantamızdan fener çıkardık, fenerin ışığında
ilerlemeye başladık… Mağarada hafif su şırıltıları duyuyoruz.
Mağaranın içerisindeki geçitten piramide doğru yürümeye başladık.
İhtiyar Çinli 600 metre kadar bir mesafeden bahsediyordu ama o kadar
gitmedik. En fazla 40-50 metre kadar yol gittik. Bu durumda, “acaba
yanlış yöne mi gidiyoruz” diye endişelendik. Uygurlu rehberimiz,
“ihtiyara güvenmemizi” söyledi. Nihayet 3 kanallı bir girişe geldik.
Dikey bir yerden, 7-8 metre kadar aşağı kaydık. Mağaralarda hiç yarasa
göremedik. “Sürüngen hayvan olup olmadığını” sorduk. Yaşlı Çinli,”bu
mevsimde olmadığını” söylüyor. Geniş bir alana geldiğimizde yaşlı Çinli,
“Piramidin içinde olduğumuzu” söylüyor. İçersi aşırı soğuk, sanki klima
çalışıyor gibi. Piramit tabii bir oluşumun üzerine yapılmış. Oldukça
heyecanlıyız. Düz bir  duvarın arkasından döndük ve işte o manzara.
 Zifiri karanlık her yer.
Fenerlerimizin aydınlığında baktığımızda, karşımızda düz  bir duvarın
yukarı doğru uzandığını görüyoruz. Hafif bir su sızıntısı var. Ya
biriken yağmur sularından ya da içeri ile dışarının  ısı farkından
kaynaklanıyor. İçerisi küf kokuyor sanki. İlerlemeye başladık ama adım
atarken tedirgin bir şekilde atıyoruz: “Bir çukur olur da düşeriz” diye.
 Çinli ihtiyar, bir anda saygıyla
eliyle işaret ederek feneri gösterdiği yöne tutmamızı söylüyor. Feneri,
gösterdiği yöne tuttuğumuzda, buranın bir mezar odası olduğunu
anlıyoruz. 2 metreye yakın boyu olan bir mumya var yerde. Heyecanımız
iyice arttı. Mumyanın yanı başında bir kayada çeşitli işaretler ve
yazılar görüyoruz. Ay yıldız, kurt başları, ve şok olduğumuz şeyi ışığı
tuttuğumuzda görüyoruz.

 
 
 
 
 


Duvarda, 3 metreye yakın boyu olan, muhtemelen
granit taştan yapılma bir kafa heykeli. Enteresan olan çift boynuzu veya
antene benzer iki tane obje var baş kısmında. Kafasının ortasında yine
ay –yıldız  simgesi göze çarpıyor. Yine yanında bir kadın  ve kucağında
çocuk heykeli. Heykelin baş kısmı kırılmış. Her şeyi incelemeye
başlıyoruz. Oksijen almakta zorlanmıyoruz, sanki bir hava sirkülasyonu
var. İhtiyar Çinli, dizlerinin üzerine çöküp bir şeyler mırıldanıyor.
Gördüğümüz mumya bir erkeğe ait. 30 sene kadar önce yüzü daha net
seçiliyormuş hatta ayaklarında çizmeye benzer şeyler olduğunu söylüyor,
yaşlı Çinli.



 


Biz artık ihtiyar Çinli’ye  aldırış etmeden,
gördüğümüz her şeyin  fotoğrafını çekmeye başlıyoruz. İçerde yaklaşık
7-8 dakika kadar kaldık ki, ihtiyar Çinli acele çıkmamız gerektiğini
işaret ediyor. Biz biraz daha kalıp, etrafı iyice incelemek istiyoruz.
Yaşlı Çinli sertleşiyor, teklifimizi kabul etmiyor. Aşağı doğru merdiven
ile inilen bir yer görüyoruz ve oraya inmek istiyoruz. Yaşlı Çinli,
“oraya inişin çok zor olduğunu, indikten sonra çıkışın ise daha da zor
olduğunu, buradan  acele çıkmamız gerektiğini” söylüyor. Çinli’nin bu
kadar telaşlı olmasından ve sinirlenmesinden dolayı  aşağı inemedik.
Ancak fenerle şöyle etrafı bir taradığımızda; duvarlarda yazılar ve şekiller ile üst üste dizilmiş ve birbirlerine yapışmış tabletleri gördük daha fazlasını seçemedik….



 


Geldiğimiz yerden piramidin dışına çıktık.

 Hava iyice kararmıştı.
Çinli’nin eli ayağı dolaşmaya başladı. Piramitten uzaklaşıp, piramidi
üstten gören kayanın oraya geldiğimizde, yaşlı Çinli sızdı kaldı,
uyumaya başladı. Uygurlu rehberimiz, “burada durup, yaşlı ihtiyarın
ayılmasını beklememiz gerektiğini” söyledi. Bu durum bizim de işimize
gelirdi, her ne kadar gece de olsa, çekim yapardık. Uygurlu rehberimiz
bizi uyardı, “sakın çekim yapmayın, flaş kullanırsanız etraftan, gören
olabilir” diye. 2-3 saat kadar beklememize rağmen yaşlı Çinli uyanmadı,
havada iyice  soğumuştu. Ama anlaşılan Çinli’nin uyanmasını
bekleyecektik. Bu durumdan şikayetçi değildik. Burada sabahlayacak
olursak, gündüz gözüyle rahatça çekim yapabilirdik. Çok yorgun olmamıza
rağmen, hiç uyuyamadık. Sabahın ilk ışıkları doğduğunda, piramidi daha
net görebiliyorduk. Az dolaşarak, piramidin arka kısmı hariç her
tarafını görme imkânı bulduk.
 Etrafta hiç kimsenin olmaması
bizi rahatlatmıştı.. Rehber ile içimizden biri aşağı indi ve birçok
fotoğraf çekti. Aklımız piramidin içinde görmediğimiz o yerlerde
kalmıştı ama çok da riske girmek istemiyorduk. Vakit öğlene yakın
olmuştu ama bizim Çinli hâlâ uyuyordu. Rehberimiz de bu durumdan
endişelenmeye başladı ve onu uyandırmaya çalıştı. Ve nihayet Çinli yarım
yamalak uyandı, köye doğru yürümeye başladık. Köye vardığımızda, ilk
işimiz fotoğraf makinesindeki görüntüleri kontrol etmek oldu. Fotoğraf
makinesinin hafıza kartını çıkararak dikkat çekmeyecek şekilde gizledik
Eğer köyden bir ihbar olursa, çektiğimiz resimlerin başına bir şey
gelsin istemiyorduk.
 O günü köyde geçirdik.
Yorgunluktan hemen uyuduk. Ertesi gün erkenden uyandık. Öğlene kadar
yaşlı Çinli’nin evinde misafirliğimiz devam etti. Bu arada Çinli’ye yine
sorular sormaya başladık.
 Mezar odası ve piramitler hakkında şunları öğrendik:

 



Gördüğümüz mumyanın bazı parçalarını
köylüler koparmış. Bu yüzden bozulmaya başlamış. Eskiden yüzü gözü daha
netmiş. O kayada da kurt başları, ay yıldız ve o mumyanın sahibine ait
bilgiler varmış. Özellikle çift boynuzlu ve çift antene benzer gibi başı
olan  granit taştaki o yüzü sorduk:  Bizi oldukça heyecanlandıran şu
cümleleri sarf etti:



 




O sizin atanız: OĞUZ KAĞAN’ın temsili suretidir.
 Bunları duyunca :
(Oğuz, Öğüz, Öküz: Güçlü, dev boynuzlu manasına gelmektedir. Arapça’da 
ise,  Zülkarneyn; çift boynuzlu manasına gelmektedir. Oğuz Kağan; kendi
döneminde, başına giydiği, boynuzları olan başlıkları ile ünlüdür…) bu
bilgiler aklımıza geliyor.
Bu bilgiler karşısında
çok heyecanlandık. O inmediğimiz bölgede ise; ” merdivenlerden aşağı
inince, aşağıdaki yerde başka bir  mumya olduğunu  ve onun hiç
bozulmadığını, ayrıca binlerce tabletler olduğunu, zamanla bu
tabletlerin bir kısmının aşınarak birbirlerine yapıştığını ve bu
piramidin, -muhtemelen- Oğuz Kağan’ın mezarı olduğunu” söyledi.
“Daha bir çok mezar odaları olduğunu ve hepsinin kapalı olduğunu”
söyledi. “Çocukken birkaç tanesini gördüğünü, zamanla çöküntüler
yüzünden kapandıklarını” anlattı.
 Yine yaşlı Çinli’nin dedeleri, taşlarda yazılan bir efsaneden söz ederlermiş. O efsanede;
  “Türklerin,
Güneşin batmasına yakın bir zamanda, orduları ile buralara tekrar
geleceklerini, Türklerin Doğu’ya, Asya’ya ve Dünya’ya hakim olacakları”
anlatırlarmış…
  O gün köyden ayrıldık.
Ancak oldukça heyecanlı ve endişeli günler geçirdik. Yaşadığımız korku,
çektiğimiz görüntüleri yakalatma korkusuydu. Allah’a şükürler olsun ki,
sağ salim görüntüleri bütün dünyanın istifadesine imkânına kavuştuk.
 SONUÇ:
 Yukarıda
anlattıklarımız, ancak sizlerle paylaştığımız bölümlerdir. Bu kısa
araştırmalarımız sonucunda, yetersiz olsa da, edindiğimiz bilgi, mezar
odasındaki kayanın üzerindeki yazılardan bir bölümünün, 2023 yılına işaret etmesidir. Figürlerden çıkarılan sonuç ise, bir Türk hakimiyeti olasılığıdır.
Yine kayalarda, Piri Reis’in haritasına benzer haritaların olması
oldukça dikkat çekicidir. Kendi dönemlerinde, bilim ve teknikte çok
ileri gitmiş bir medeniyetin izlerini görmek mümkündür. Mısır piramitleri, Firavun’un şeytani bir yapısı olarak bilinmektedir. Türk piramitleri ise, onlara karşı bir ilim yuvası mıdır?  Bu konuları uzmanlar araştırmalıdır? Eğer
2023 yılında bir Türk hakimiyeti sırrına vakıf olunduysa, acaba 2012
Marduk hikâyeleri, bu hakimiyeti engellemek için mi üretilmiştir?

Yoksa bu konuda bir operasyon mu yapılacaktır? (Dünyayı kaosa
sürükleyecek bir nükleer  güç saldırısı yapıp, sonra da Marduk çarptı mı
diyecekler?)
 Yine edinilen bilgiler,
Çinlilerin  piramitlerin bulunduğu alana radyasyon serpiştirdiği,
(oraya kimse girmemesi için) söylenilmektedir.
 Acaba oradaki  granit
taşta bulunan suret, gerçekten Oğuz Kağan’ın [Zülkarneyn’in (A.S)]
betimlenmesi olabilir mi? Bu konuyu araştırmacıların dikkatlerine
sunuyoruz.
 Bu arada, unutulmamalıdır ki; Ay-Yıldız, Göktürk paralarında da mevcuttur.Bakınız aşağıda ki resim:

   


Şimdi, aklımıza ister istemez şu bilgiler geliyor: Kuzey Müslümanlığı… İngiliz gizli servisinin belgelerinde geçen bir tabir bu. Güney Müslümanlığı nedir peki?
Bundan, meşhur Ortadoğu ve civarındaki ülkeleri kapsayan bölge
kastediliyor… Bu gizli servislerin, raporlarında sıkça dile
getirdikleri endişe şu: Güney Müslümanlığını kontrol  altına aldık, yani
Ortadoğu ve Araplar ülkelerini. Asıl tehlike ise; Kuzey Müslümanlığı.
Yani Türk Cumhuriyetleri. Bunlar yanlarına; Afganistan’ı Pakistan’ı ve
Kafkas ülkelerini alırlarsa ve bütün bu ülkeler; TÜRKYE’NİN önderliğinde birleşirlerse, çok büyük bir güçle, tekrar dünyaya hakim olabilirler.

 Ne var bu bölgede?
Enerji yatakları… Aklınıza gelen bütün enerji kaynaklarının önemli
miktardaki rezervleri ve aklınıza gelen bütün stratejik madenler. Peki, o
zaman buraya hakim olan bu ‘güçlü birlik,’ dünyaya hakim olmaz mı? Acaba
bu birlikteliğin sırları da bu piramitlerde mi gizli? Türkler, bu
piramitlerdeki sırlara  ulaşırlarsa,  bu birlikteliğin hızlanması
kaçınılmaz mı?
 Bu manada, bunlar sadece akla gelen ilk sorular… Asya  Müslümanlığı; TÜRKİYE’NİN  liderliğinde birleşirse tüm dünya Müslümanlığını birleştirecek güce dönüşecektir.
Acaba bu yüzden mi Türkiye’nin yüzü Ortadoğu’ya çevrilerek, meşgul
edilmek istenmekte ve  Ortadoğu’nun meseleleriyle oyalandırılmaktadır?
 Papa’nın, 3. Bin yılı,  Asya’nın Hıristiyanlaştırılması için hedef  seçmesi sizce manidar değil mi?
Hele yukarıda anlattığımız bilgilerden sonra, Papa’nın bu sözleri niçin
söylediği yeterince açık değil mi? Vatikan’ın, Asya Müslümanlığını ve
Türk Birliğini engellemek için Asya’yı hedef seçtiği aşikar değil mi….?
 Vatikan’da bir kardinalin dediği gibi; “Türkler dünyaya hakim olmaktansa, Marduk dünyaya çarpsın daha iyi
sözü ile ne anlatılmak isteniliyor? Acaba Vatikan, olası bir Türk
hakimiyeti ile ilgili gerçekleri biliyor olabilir mi? Peki bu hakimiyeti
engellemek için nükleer silah  mı kullanılacak? Nükleer silah
kullanılıp, kaos ortamı oluşturulduktan sonra, bütün suçu Marduk’a
yükleyip, dünya sisteminin gidişatı mı değiştirilecek? Ya da, bu büyük
birliği engellemek için Asya’da   bir savaş mı planlanacak… ?
 Bütün bu hayati bilgilerden sonra söyleyeceklerimiz şudur: Geçici bir süre için, Çin sınırları içersinde bulunan, “Türk milletinin atalarına ait bu mezarları” incelemek için
yetkililer gerekli girişimleri yapmalı ve bizim için çok önemli bu
eserlere, yazıtlara ve yapılara sahip çıkmalıdır. Buralarda ikili
anlaşmalarla Türk askerleri nöbet tutmalı, bütün bu topraklar, mezarlar
ve yapılar Türkiye Cumhuriyeti envanterine devredilmelidir.
 Her Türk’ün artık
Çin’deki piramitlere girmesi için can atması gerekiyor. Çin
hükümetinden, piramitleri Türk araştırmacılara açmalarını talep etmek
hepimizin ortak görevidir.
 Bu
anlattıklarımızda, olağan üstü bilgiler olduğu açıktır. Bunları
araştırmak ve dünya kamuoyunu aydınlatmak araştırmacıların işidir. Çin
Devleti artık bunları gizleyemez. Tekrar ifade edelim ki, bu konu, bir
an evvel yetkililer tarafından gündeme getirilmeli ve buraların
araştırmacılara açılması talep edilmelidir…
 Güçlü bir
Türk Ordusu, güçlü bir Türk dünyası demektir. Güçlü bir Türk Dünyası,
huzurlu  bir İslam coğrafyası demektir. Huzurlu bir İslam Coğrafyası
ise, huzurlu bir dünya demektir…
 
 Oktan Keleş/ON ALTI YILDIZ